Anekdotlar
Ayna Karşısında - Anı, Necip Fazıl Kısa Kürek
Ayna karşısındayım.
Elimde yalnız birkaç dişi kalmış 5 yaşında bir tarak... Sular kesik; başımı sürahideki "Taşdelen" suyuyla ıslatmış bulunuyorum.
Muharrir, bir taraftan saçlarını taramaya çalışmakta, bir taraftan düşünmekte:
Avrupa'dan makine ve yedek parça gelmez. En basiti pompalar işleyemez olur. En hafifi sular kesilir. Sabahleyin yüzümüzü yıkayamayız!
Avrupa'dan tarak gelmez, saçımızı tarayamayız!
Avrupa'dan fincan, tabak gelmez; kahvemizi içemeyiz, yemeğimizi yiyemeyiz!
Avrupa'dan kağıt gelmez; yazı yazamayız, gazete ve mecmua çıkaramayız!
Avrupa'dan kitap gelmez; düşünemeyiz!
Avrupa'dan lastik ve kauçuk gelmez. En ehemmiyetsizi çocuklarımıza emzik bulamayız!
Avrupa'dan çuval gelmez. İnsanları ve duaları manen çuvala koymaktan başka işimiz kalmaz.
Bereket; aynı Avrupa dehası, içimizde karaborsasını kurmakta gecikmez.
Avrupa'yı bir an için kendi içine kapandıran 5 yıllık facianın, elimizden neler geldiğini ve neler gelmediğini açığa vuruşundaki hikmete bir dikkat edebilsek!
Heyhat ki Avrupa'dan yine Avrupa'nın hakikati ve yüzü gelinceye kadar, bütün bunların başka türlü olmasına imkan yok... Fakat yalnız Avrupa'nın hakikati ve içyüzüdür ki oradan gelmez.
Aynaya son bir göz attım ve son cümlemi yakaladım:
Bize küçük Asya büyüklüğünde, kendimizi tam gösterecek bir ayna lazım!
ne görürdük bu aynada?
Malta Sürgünü Gözlemleri - Ziya Gökalp
Gökalp'in Malta'da ilk dikkatini çeken lezzeti tavuk etine benzeyen
ada tavşanı olmuştur. Adada üzüm, nar, taze limon ve yumurta boldur. Yerli peynir yerine Hollanda peyniri tercih edilmektedir. Sadece yoğurt yoktur. 18 Ekim 1920 tarihinde büyük kızı Seniha'ya yazdığı mektupta Malta'daki hal binasını şöyle tasvir eder: "kasap, bakkal, yiyeceğe dâir bütün satıcılar büyük bir binanın içinde eşyâlarını satıyorlar. Halin altında salhane ve etleri, sebzeleri muhafaza için buz deposu var" (s. 465).
Adanın suyu içilmediğinden İtalya'dan gelen Saint-Pol suyu içme
suyu olarak kullanılmaktadır. Gökalp, Saint-Pol suyunun Taşdelen gibi şişe içinde satıldığını, fiyatının da uygun olduğunu belirtir. Sık sık Malta'nın İstanbul'a göre daha ucuz olduğunu vurgulayarak ekonomik açıdan sıkıntı çekmediğini hissettirmeye çalışır. Adada şimendifer, vapur, tramvay gibi her türlü ulaşım vasıtası olduğunu söyler.
Bir Osmanlı Paşasının Hatırası
Su katılmamış Taşdelen'cilerden bir paşa sürgüne gönderilir. Oraların suyunu içemez ve tutturur ille de Taşdelen Suyu... Vilayetin önde gelenleri seferber olur, en güzel sular ikram edilir ama yok, Paşa Taşdelen'den başkasına yüz vermez. Paşa'ya ders verip biraz da intikam almak için İstanbul'dan Taşdelen Suyu getirilir ama Paşa'ya ikram edilirken, "Kaçgar Suyu'dur" denir. Paşa bir yudum alır, mest olur ve "Demek ki Taşdelen'in bir kolu da Kaçgarlar'a uzanıyor.." der.
İstanbul'da Su Kültürü - Hüsnü Yavuz Aytekin
İstanbul sularının şahı ve en kıymetli içme suyu' Ahmet Hamdi Tanpınar'ın da bahsettiği "Vakıf Taşdelen Suyu"dur cümlesine yer verilir. Vakıf Taşdelen Suyu'na bunun gibi bir çok metinde İstanbul'un en kıymetli ve sağlıklı suyu nitelendirmeleri ile atıfta bulunulmuştur.
Yenişafak Gazetesi - Fatma Barbarosoğlu
Yazar Hüsnü Yavuz Aytekin' in ''İstanbul' da Su Kültürü'' adlı makalesi
Su için güzelleme. Çok değil daha elli yıl öncesine kadar Taşdelen'in, Hünkar'ın, Çırçır'ın, Hamidiye'nin erbabı aramızda idi. Hatta sonunculara ben dahi yetişmiştim desem inanır mısınız? Rahmetli büyük annem ilk defa evine gittiği ev sahibinden bir bardak su istediğinde kendince en büyük iltifatı 'suyunuz da pek güzelmiş ' ifadesi olurdu. Su güzel ve bol ise hayat da güzel ve bereketlidir çünkü. İstanbul'un suları sudur da Anadolu'nun suyu su değil midir? Sürgüne giden bir paşanın önüne konan her bardaktan sonra 'su güzel şey amma velakin ille de Taşdelen' diye Taşdelen suyuna ağıt yakmasından bir hayli rahatsız olur sürgündeki vilayetin önde gelenleri. Paşanın beğenmesi için civar bölgelerdeki bütün suları sırayla paşaya takdim eder. Hayır 'illede Taşdelen' der de başka bir şey demez. Düşünülür taşınılır paşanın Taşdelen aşkının hiç de doğru olmadığını ispat etmek üzere İstanbul'dan Taşdelen suyu getirilir. Taşdelen, Kaçkar suyu denilerek paşaya ikram edilir. Paşa bir yudum içer ve kendinden geçer. Bir daha içer. Taşdelen ile arasındaki benzerliğe iyice şaşırır. 'Allah, demek Taşdelen'in bir kolu da Kaçkarlara uzanıyor' der.
Taşdelen de Taşdelen'dir hani. Mısır'ın, Arabistan'ın prensleri bir yudum su için ille de İstanbul'dan Taşdelen suyu bekler.
Sıcak yaz günlerinde bir bardak soğuk sudan daha lezzetli ne olabilir diyenlerin sayısı gittikçe azalıyor. Susuzluğunu gidermek için meşrubata ya da bir bardak çaya hücum ediyor insanlar. Çünkü nicedir 'sudan ucuz' deyimi yalan ve yavan bir söz hükmünde. Sudan pahalısı yok. Ecdadın su zevkini miras olarak devam ettirenler Taşdelen, Çırçır diye sıralamıyor belki ama herkesin kendince bir su markası yine de var.
Tarihe 1000 Canlı Tanık - Milliyet.com - Kadriye Alpay
İstanbul / Süleymaniye'de 1934 yılında doğdum. Annemde babamda İstanbullu. Taşdelen ve Hünkar sularının, Taksim / Talimhane'deki tek su bayiiydi babam. O zaman affedersiniz kamyonet falan yok, at arabalarıyla dağıtılırdı sular; Beyoğlu, Taksim ve civarındaki gazinolara, otel ve lokantalara su dağıtılırdı. Su kasalarla, küçük su şişeleriyle satılırdı. Taşdelen suyu en kıymetli suydu ve böbrek taşlarına iyi gelirdi. Susuz ev yoktu ama tabii, babamın sattığı suların içindeki mineraller nedeniyle alırdı insanlar.
Ben, İsmail ve Rüstem - Ümit Yaşar Oğuzcan
Ben, İsmail ve Rüstem
Yılbaşını kutluyoruz bu gece
Ve üçümüz üç kadehten
İstanbul'u yudumluyoruz
İstanbul zehir zemberek
İstanbul buruk, İstanbul acı
Susuz içilmiyor İstanbul
Mezesiz gitmiyor
Suyumuz halis Taşdelen
Mezemiz sakız leblebisi
Sonra kahır, hüzün ve elem
Şerefe İsmail
Şerefe Rüstem
Rüstem'in aklında bir kız
On dokuzunda civelek
Hey gidi baba Rüstem
Hey gidi kahpe felek
Kızın adı Müjgan
Kolej mezunu
Saçları sarı mı sarı
Gözleri yeşil mi yeşil
Rüstem'miş, şiirmiş, aşkmış
Kızın umurunda değil
Kızın babası tüccar
Yani kızın her şeyi var
Rüstem'se fukara Rüstem
Beş on kitap bütün varlığı
Bir kendi bir anacığı
Kasımpaşa'da otururlar
İki odalı bir evde babadan kalma
Hadi Rüstem hadi kararıp durma
Çek bir fırt daha
İçkiler benden bu gece mezeler dahil
Şerefe Rüstem, şerefe İsmail
İsmail'i tanır tekmil adem babalar
Fukara İsmail, garip İsmail
Onun da başka derdi var
Geçen ay işinden çıkardılar İsmail'i
İçmesin de ne yapsın
Olacak şey değil
Karısı Meryem, oğlu Erol, kızı Serpil
Üç kişi onun eline bakar
Erol bu yıl ilkokulu bitirecek
Serpil enstitüde
Dayan İsmail dayan
İsmail işsiz, İsmail parasız
İsmail'in hali duman
Bereket Meryem bacı dikiş dikiyor
İsmail'e, Erol'a, Serpil'e bakıyor
İsmail koca İsmail
Yine dertli bu gece İsmail
Hadi çek bir fırt daha
Şerefe, şerefe
Ama hangi şerefe orası belli değil
Bütün şerefler kepaze şimdi
Bütün insanlar rezil
Biz o rezillerden üç kişi
Hışım gibi çöktük bu gece
Arabın meyhanesine
Ben, Rüstem ve İsmail
İstanbul'u yudumluyoruz kadehlerden
İstanbul'un tuzu kuru bizimki yaş
Yine hancıyı söylüyor biri plakta
"Şu bizim hesabı gör yavaş yavaş"
Ben, İsmail ve Rüstem
İsmail'in gölgesi, Rüstem'in gölgesi
Bir de benim gölgem
Topu topu üç kişi üç gölgeyiz
Meyhaneciden başka
Meyhaneci Arap Rıfat
Ayyaşın biri
Beyoğlu'nun arka sokaklarında yeri
İzbe, küçük bir dükkan
Bir tezgah, iki masa bir de şu eski pikap
Dekorumuz bundan ibaret
Kadehte İstanbul, tabakta leblebi
o da İstanbul gibi bayat mı bayat
Hadi Arap Rıfat
Doldur birer tek daha
Tazelendi derdim bu gece
Şu plağı da değiştir bakalım
Biraz da Zeki söylesin ağır ağır
"Şarap mahzende yıllanır"
Ya biz nerede yıllanıyoruz
Ulan İstanbul
Asılmıştan beter ettin bizi
Ulan biz böyle olacak adam mıydık
Yıktın, yıprattın, eskittin bizi?
Şu yılbaşı gecesinde
Ben, İsmail ve Rüstem
Hani o bir zaman seni seven kişiler
Şimdi sevmiyoruz artık
Bırak yakamızı
Yeter İstanbul yeter
Rüstem sevdiğini alsın
İsmail bir iş bulsun
Bırak da herkesin dünyası
Daha güzel olsun
Ulan İstanbul
Ulan İstanbul
Gözünü sevdiğim İstanbul
Sokaklarında gezdiğim
Şiirini yazdığım
Her gecesinde Canımdan bezdiğim
Güzel İstanbul
Kahpe İstanbul
Canım İstanbul
Taptık ulan sana
Taşdelen Suyu - Şiir
Hey güzel ormanlar arasında Taşdelen,
Tarihi anıyor sana her gelen.
Bütün gelenler suyunu içip neşelerde,
Dedeni görür gibi oluyorum sanki meşelerde.
Her biri şovalye gibi büyümüş,
Bu inançla millet şarka, garba yürümüş.
Yüzlerce meşe yüzmetrelerce,
Büyümüş seyrediyor hep gelenler.
Şimdi insanlar sanki salkım söğüt,
Sen deden gibi ol oğlum budur ancak sana öğüt...